Villisca, Lowa'daki bu evde, bir aile vahşice öldürüldü ve katilleri asla bulunamadı. Olay, Modern çağın çözülememiş gizemlerinden biridir.
1912'de evde Moore Ailesi yaşıyordu. Aile, baba Josiah B. Moore (49), anne Sarah Moore (39) ve onların 4 çocuğundan oluşuyordu: Herman Montgomery (11), Mary Katherine (10), Arthur Boyd (7) ve Paul Vernon (5).
9 Haziran 1912'de Moore Ailesi, yerel kilisede düzenlenen Çocuk Günü Etkinliği'ne katıldı. Etkinlik bittikten sonra, ailenin 10 yaşındaki kızı Katherine, Lena ve Ina May Stllinger (12 ve 8) isimli kız kardeşleri evlerine davet etti. Geceyi birlikte geçirdiler. Moore Ailesi ve iki konukları o gece yataklarına girdiklerinde, sabahı göremeyeceklerini tahmin dahi etmiyorlardı.
Ertesi sabah komşular evin tuhaf bir şekilde sessiz olduğunu fark ettiler. Saat 7'de, ailenin komşusu Mary Peckham, Bay ve Bayan Moore'ın sabah işe gitmediklerini fark edince endişelendi. Kapıyı çaldı, ancak kimse cevap vermediği için kapıyı evin yedek anahtarıyla açtı. Evi arayan komşu, korkunç bir sahneye tanık oldu. Yataklarında yatmakta olan anne-baba ve 6 çocuk vahşice öldürülmüştü. Katil, kurbanların kafalarını tanımlanamayacakları kadar ezmiş ve parçalamıştı.
Hemen polise haber verildi ve korkunç olay küçük kasabada hızla yayıldı. Hikayeye inanmak neredeyse çok güçtü, olay çok korkunçtu. O gece, herkes yatmaya hazırlanırken, acımasız bir katilin bir balta ile dolapta saklandığını ve uykuya dalmalarını beklediğini kimse bilmiyordu.
Gece yarısından sonra saklandığı yerden çıkıp uyuyan ebeveynleri ve çocukları vahşice öldürdü. Alt katta, konuk kız kardeşlerin uyuduğu odada kanlı bir balta bulundu.
Cinayetten sonra katil, kurbanların yüzlerini, evdeki tüm pencere ve aynaların üzerlerini örttü. Bir süre evde durdu, kendisine bir sandviç yaptı ve sonra gecenin karanlığına karıştı.
Ne yazık ki, katil çok az ipucu bıraktı ve polisin çemberi daraltabilmesi epey zordu. Sonunda, korkunç cinayetleri işleyen kişi hiçbir zaman bulunamadı ve bugün bu olay büyük bir gizem olarak kaldı.
Evde işlenen cinayetten yıllar sonra, evin birçok yeni sahibi oldu. 1930'larda evde genç bir çift yaşıyordu. Kadın, geceleri tuhaf sesler duymaya ve evde bir yabancının olduğunu hissetmeye başladı. Bir gece uyandığında, yatağının yanında duran ve elinde balta tutan bir adamın gölgesini gördü. Kadın, gördüğü şeyden sonra büyük bir korku içindeydi. O uyurken, eşinin uyanık kalması gerekiyordu.
1960'lı yıllarda Cinayet Evi, evli bir çift tarafından iki genç kıza kiralandı. Kızlar, bundan sonra sık sık hıçkırarak ağlayan çocuk sesleriyle gece uykularından uyandırıldılar. Bazen giysilerini aynaların ve pencerelerin üzerlerinde asılı halde buldular. Kızlar, yaşadıklarını aileleriyle paylaştık ancak sonuç olarak kimse onlara inanmadı. Bir akşam kızların babaları mutfakta oturuyorlardı. Adamlardan birinin elindeki bıçak, kontrol dışı bir şekilde fırladı ve diğerinin koluna saplandı. O gece herkes eşyalarını toplayıp evden taşındı.
1994 yılında evde evli bir çift yaşamaktaydı. Yerli halka göre, kurbanların ve katilin ruhları hala evde kalıyorlardı.
Yatak odasına giden merdivenlerden yukarı çıkarken hayali ayak sesleri duyulmaktaydı. Geçmişte, aynı merdivende katil yürümüştü. Yatak odaların birinde beyaz elbiseli iki küçük kızın ruhu görülmüştü. Bu odada uyuyan insanlar, gece boyunca yatağın yanında duran ve elinde balta tutan bir adamın ruhu tarafından uyandırıldıklarını söylüyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder