Hayattayız ve hayatın gerekliliklerinden faydalanıyoruz. Tüm o gereklilikler bize yaşadığımızı hissettiriyor. Bu sendroma sahip kişiler, kendilerini ölü hissediyor. Kalplerinin atmadığına, damarlarından kanın akmadığına, iç organlarının çürümüş olduğuna ve kokuştuklarına inanıyorlar. Çürüyen bir cesette peyda olan kurtlanmayı ve ölümün yıkıcı etkilerini halihazırda tecrübe ediyorlar. Yakınlarına hayatta olmadıklarını göstermek için çırpınıyorlar; intihar girişiminde bulunuyorlar. Bazıları açlıktan ölüyor çünkü zaten ölü olduklarını düşünerek kendilerini beslenmekten mahrum ediyorlar. Mezarlığa ait olduklarını söyleyip, sık sık mezarlıklarda vakit geçiriyorlar. Bu kişilerin hayatta olduklarına dair tutunabilecekleri bir gerçeklik yok. Öyleyse neden gömülmüyorlar?
Anormal durumlara karşı olan ilgimiz, anormal durumlarla karşı karşıya olan insanlarla olan bağımızı etkiliyor. İşte o halde ne hissettikleri hakkında meraklanıyoruz. Bu sendroma sahip insanlar neler hissediyorlar ve nasıl tepkiler veriyorlar? Bizler çok az bilgiye sahibiz; sadece anormal tepkiler verdiklerine. Oysaki anormal bir duruma verilen anormal tepki, normaldir.
1788'te Naturalist Charles Bonnet, Cotard Sendromu'nun ilk vakalarından birini kayda geçiyor. Yaşlıca bir kadın, kızlarına kendisini kefene sarmalarını ve tabuta koymalarını; kızlarının, arkadaşlarının ona günlerce ölüymüş gibi davranmasını istiyor.
Başka bir vakada 46 yaşındaki bir kadın, doktorlara hiçbir şey yemediğini, aylarca tuvalete gitmediğini ve yıllarca uyumadığını söyledi. Bütün organlarının çürüdüğünü, kanının olmadığını kalbine ve kan basıncına bakan doktorların onu aldattığını çünkü kalbinin atmadığını söyledi.
İngiltere'de adı Graham olan bir kişi ise "Zamanımı mezarlıkta geçirmeye başladım çünkü burası ölüme en yakın olduğum yerdi" diyerek ruh halini paylaştı.
Yine yaşlı bir kadın bu hastalıktan muzdaripti. Fiziksel sağlığı kötüydü ve son derece kederliydi, çünkü insanlar ölüydü ve cesetler duvarlara asılıydı. Zamanla midesi ve bağırsakları olmayan, yaşayan bir ceset; varolmayan biri olduğunu söyler olmuştu.
Bu hastalıktan muzdarip bir başka kişi 61 yaşındaki bir kadındı. Tedavisinde ''Ben zaten ölüyüm'', ''Ben bittim'', ''Zehirlendim'' diyordu. Hastanede 25 gün kaldıktan sonra gömülme talebinde bulundu, çünkü kokmaya başlamış bir ceset olduğuna inanıyordu. Bir ay sonra etinin, bacaklarının ve gövdesinin bulunmadığını söyledi. Bu fikirleri sarsılmaz bir inanca dayalıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder